3 Aralık 2014 Çarşamba



Her Şey Yolunda Mı?
      
     Nedense her defasında her şey yolunda mı diye sorulduğunda evet cevabını tercih ederiz. Aslında biliriz ki birçok şey yolunda değildir ama yolundaymış gibi davranmak öncelikli tercihimiz olduğu için her şey yolundadır. Ne sıkıntılarımız olur da vuramayız dışa, neler neler geçer aklımızdan da söyleyemeyiz bizi anlayamayacağını bildiğimiz insanoğluna. Nasıl gidiyor? İyi!. Değil aslında. Hiçbir şey yolunda değil. Ne hayatımız ne işlerimiz. Sadece günü kurtarıyoruz işte. Sadece kopyala yapıştırla idare ediyoruz günleri, haftaları ve seneleri. Buna rağmen her şey yolunda! 


                                                                                                                       Ayşenur ÇOBAN

20 Kasım 2014 Perşembe



Karşınızda Şirinyer Pazarı!

          Çarşamba ve pazar günleri Buca'nın Şirinyer semtinde kurulan ve belki yüzlerce ziyaretçisi olan bu pazarın müdavimi kadınların bir türlü cevap bulamayan gün sorunsalı:
  
    Acaba çarşamba mı daha güzel ve yeni kıyafetler geliyor, yoksa pazar mı? 
       

  Pazar esnafına gittim, sordum, fotoğraflar çektim. Gelen cevaplar ise (değiştirilmeden) şöyle:

   -Her iki günde de güzel mallar getirtiyoruz, o da soru mu bayan?
  -Yav abla biz buraya bir tek çarşamba geliyoruz, pazarı napacan sen bak ne alırsan 5 tl, bırak fotoyu motoyu da gel beğen al.
  -Gadınlar ne istediklerini bilmiyola! Pazarlık yapacam diye can çekişiyor yav!
  -Sadece pazar burdayık abla. 
  -Sen napacan bu fotoları, internete mi koyacan bizi?
  -Sosyete bizden giyiniyo, çarşamba da pazar da yeni mal getiriyoruz, modayı takip ediyoruz rahat ol bayan!
                                                                                     Ayşenur ÇOBAN
























En Büyük Zenginlik

PAYLAŞMAK..

 
        Halil İbrahim bereketi diye bir deyim vardır Türkçemiz'de.Halil ve İbrahim iki kardeşler.  Halil evlidir, İbrahim ise bekar. Babalarından kalan tarlaya ortaktırlar. Tarlayı sürerler,  buğday ekerler. Ürünü bölüşürler ama sapla samanın birbirinden ayrılma işi günlerce  sürdüğü için gece mahsule bekçilik yapmak zorundadırlar. Bir gece Halil bekler mahsulü,  bir gece İbrahim. Halil gece beklerken düşünür "Kardeşim hala bekar, evlenecek, yuva  kuracak, düzen oluşturacak. Ben ürünümden bir kısmını onun tarafına atayım." der.  Küreklerle onun tarafına atar mahsulünün bir kısmını. Öteki gece mahsulü bekleyen  İbrahim ise "Abim evli, çocuğu var, bense bekarım. Abimin benden daha çok ihtiyacı  vardır" diyerek küreklerce mahsulü abisinin tarafına atar. Bu günlerce devam eder. Halil  kendi payından kardeşinin tarafına, İbrahim'se abisinin tarafına atar da durur. Allah bu iki  kardeşin cömertliğini öyle beğenir ve öyle bir bereket verir ki mahsullerini satarlar,  satarlar, satarlar da bitmez.

          Bugün insanlar çok daha küçük şeyler için yalan söylüyor, iftira atıyor, hatta adam  öldürüyor. Ya kazandıklarını sandıkları anda kaybettikleri? Adam gibi adamlığın tarifi; tarifi  yapanın adamlığına bağlıdır. Kendilerini sığdırdıkları insan tanımı: Profesyonel. Ticarette  duygu yok, alışverişte duygu yok, sporda duygu yok, eğitimde duygu yok, işte duygu yok...

17 Kasım 2014 Pazartesi

Biri nasihat mi dedi?

Hayatınızda çok önemli gördüğünüz her sınavda, her mühim işte bunu dikkate alın!!! Önemli olan sadece SENsin!!!
İki Yahudi arkadaş, piyasayı araştırmışlar ve o sene haki renkteki kumaşın moda olacağını öğrenmişlerdi. Bütün varlıklarını paraya çevirdiler. Piyasadaki bütün haki kumaşları satın aldılar. Depoları bu renkteki kumaşlarla doldu ancak kimsenin bu kumaşlara talip olmadığı görüldü. İki kafadar artık iflasın eşiğine gelmişlerdi. Moiz ve Aron dertli dertli oturuyorlardı. Artık bıçağın kemiğe dayandığı bir gün kapı çalındı ve içeriye bir albay girdi: "Siz de dedi haki renkte kumaş var mı?" Kulaklarına inanamadılar. Hemen atıldılar: "Evet albayım var, gösterelim" dediler. Albay, dikkatle kumaşları inceledi. "Çok beğendim", dedi. "Bu sene askerlere 200.000, subaylara 50.000 adet haki renkte elbise yaptıracağız. Ancak tabii ki benim tek başıma beğenmem yetmez. Generalimin de oluru lazım. Bana bir parça numune verin. Yarın öğlen 12'ye kadar telgraf çekersem iptal ederim. Eğer telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata başlayabilirsiniz." O gece bitmek bilmedi. Kimi zaman ümitlendiler, kimi zaman "ya iptal olursa" diye düşündüler. Ertesi gün saat 11, 11.30, 11.45, gözleri yolda, korku ile postacıyı beklediler. Gelmesin diye dua ederek. 12'ye 5 kala postacı sokağın köşesinden gözüktü. "Belki bize gelmiyordur" diye ümitlendiler. Ancak postacı gelip kapılarını çaldı. Moiz, büyük bir kederle koltuğa çöktü. Aron da çaresiz kapıyı açtı. Postacının elinde bir telgraf vardı. Aron titreyen elleri ile telgrafi açtı, okudu ve sevinçle seslendi:
"Müjde Moiz, baban ölmüş!.." 
Hiçbir başarı sizden,kendinizden,insani değerlerinizden ve KARAKTERİNİZ'den daha önemli değildir!!!
                                                                                                                                     Ayşenur ÇOBAN

16 Kasım 2014 Pazar


SEVDİKLERİN....


   
  Bir sabah uyandığında annenlerin odasına girdin... Ses seda yoktu, mışıl mışıl uykudalardı annen ve baban... Güzel bir kahvaltı hazırladın önce. Mmm, her şey vardı güzel sofranda. Ve içeri gidip annenle babanı ve minik kardeşini uyandırmaya gelmişti sıra. Usulca girdin odaya "Anne anne" diye seslendin annenin o yumuşak omuzlarına dokunarak. Ama bir tepki alamadın,uyanmak istemiyorlardı haliyle diye düşündün. Sonra babana yöneldin yatağın etrafında dolaşarak. Baban çok çalıştığı için vakit ayıramamıştı sana, annense çoğu zaman doğruyu göstermek adına da olsa kalbini kırmıştı. Babanı uyandırmayı denedin ama o da uyanmamakta ısrarcıydı sanki. Annene yöneldin tekrar. Hafif artırdın dürtmenin şiddetini ama olmuyordu. Annen uyanmıyordu. Sarsmaya başladın,canını yakacak dereceye geldiği halde uyanmıyor açmıyordu gözlerini. "Anne,annecim nolur uyan, lütfen anne uyan" seslerine babanın tepki vereceğini umuyordun ama olmadı; o da uyanmadı, uyanamadı. Ağlamaya başladın, gitgide hıçkırıklara boğulmuş, anneni şiddetle sarsmaya başlamış kontrolünü kaybetmiştin... "Baba nolur uyan baba, sen uyan nolur, annem..." Dilin varmadı söylemeye, boğazında düğümlendi o tek kelime; evet annen ve baban ölmüştü!!! Kardeşine koştun kanlı gözyaşlarınla, ve yüzünün solgunluğundan anladın ki artık hepsi senden çok uzaktalardı ve bir daha göremeyecektin onları! Ya kahvaltı... Birazdan hep beraber iştahla yapacağınız kahvaltıya ne oldu? Hazırlamıştın o kadar özenle... Boşaydı, o sabah o kahvaltıyı kimse yapmayacaktı. Sen günlerce, aylarca hiçbir şey yemeyecektin. Evet, sana vakit ayıramayan ama karnın doyabilsin diye çalışan baban ölmüştü... Sana doğruyu gösterirken kalbini kıran,inciten annen ölmüştü... Senin tek başına sahip olabileceklerini yarı yarıya bölen kardeşin ölmüştü... Ya kahvaltı??? Ya kahvaltıya ne olacaktı??? Şuurunu kaybetmeye başlıyorsun... Üzüntülerin en deriniydi... "Anne uyan kurban olayım, öldürme beni, baba uyan canını seveyim, Allah'ın aşkına uyan nolur?" Fayda etmiyordu. Birden bir ses duydun ve ağlamaktan kapanmış gözlerin açıldı: "Güzel kızım, kahvaltın hazır, geç kalıyorsun..."
 
Sevdiklerinin kıymetini bil!

Ayşenur Çoban